19 Temmuz 2014

Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak

Hani bizim memleketimizde alaylı mektepli ayrımı vardır ya hep, işte bu ayrımı net bir şekilde sinema ve televizyon dünyasında da görürüz. Sinema dünyasında bunun en keskin örneklerinden biri Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filminin yönetmeni toprağı bol olsun Ahmet Uluçay'dır.



Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde bir köyde doğup, kendi imkanlarıyla film yapıp festivallere katılan Ahmet Uluçay aslında sinema tutkusunun ne demek olduğunu bize en iyi anlatan bu işin alaylılarından biridir.


Karpuz Kapuğundan Gemiler Yapmak’ta Ahmet Uluçay’ın ilk uzun metrajlı kendi öyküsünü anlattığı bir film olarak karşımıza çıkıyor. 2004 yılında vizyona girdiğinde sinema izleyicisi tarafından ilk intiba olarak belki yerel çapta bir film olarak değerlendirilmiş, ancak izlendikten sonra filmin içtenliği, bizden oluşu sinema izleyicisinin gözünde filmi başka bir yere oturtmuştur.



Fazla lafı uzatmadan filmin konusuna girmek gerekirse; film özgün bir yapım olan iki kafadar arkadaşın Tepecik adlı köyde (bu köy yönetmenin doğduğu ve büyüdüğü köydür) yazları aylak aylak gezmemek için çıraklık yapmak için kasabaya gidip gelmelerini, Recep'in karpuzcunun, Mehmet'in ise bir berberin yanında çalışmasını  fakat ufuklarının çıraklıkla sınırlı kalmayıp, kendilerini sinema filmi çekmek için film projeksiyon makinesi yapmasını ve bu aşamada geçenleri konu alır.


Yönetmen filmi öyle bir kurguyla seyircinin gözüne getirir ki, seyirci filmi izlerken sinema koltuğundan kendini filmin içine çekili bulur. Gerek Mehmet gerekse Recep'in Ege şivesiyle Anadolu çocuk profilini eksiksiz bir şekilde yerine getirişleri mi dersin, acemi çırakların büyük umutları ve hayellerine  bağlı oldukları samimiyet mi dersin ne dersen de seyircinin gözünde kalmayıp içine girdiği bir film zaten böyle oluşuyla galiba küçücük bütçesiyle gözümüzde ve gönlümüzde değer kazanmıştır.

Film sadece sinema izleyicisinin gözünde samimi ve sıcak bir yer edinmekle de kalmadı bir çok film festivalinde ödül almasının yanı sıra Amerika’nın en büyük film festivallerinden olan Seattle Uluslararası Film Festivali'nde de yer alan ilk Türk filmi olmuştur.


Film başlarken yönetmenin eşi Ayşe’ye filmi ithaf ettiğinden dolayı Ayşe’ye yazısıyla başlaması, asıl yönetmenin eşinin olduğunu, kendisi film peşinde koşarken onun odun, kömür ve ekmek derdinde olduğunu söylemesi eşinin de aslında bu filmde bir emeği olduğunu anlamamıza sebep oluyor.


Küçük bütçeli bir film olmasına rağmen içimizde  güzel heyecanların uyanmasına sebep olan  yönetmeni rahmetle anarken  bu film süresince ona fedakarlıkla destek olan eşine ise teşekkür ederek kesinlikle izlemeniz gereken bir film olduğunu belirtip ve noktayı koyuyorum.

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...